Ali Rıza Akalın'la Fotoğraf Üzerine

Foto Röportaj etkinliklerini paylaşmak için oluşturulmuştur.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Şahin Atar
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 363
Kayıt: 10 Kas 2020 Sal 12:24 am
Konum: Eskişehir
İletişim:

Ali Rıza Akalın'la Fotoğraf Üzerine

Mesaj gönderen Şahin Atar »

İlk Foto Röportajdan, altı ay gibi uzunca bir aradan sonra ikinci Foto Röportajımı; otuz senedir Fotoğraf Camiası içinde bulunan, görev alan, hocalık yapan ve 2005 yılında FSK’da Temel Fotoğrafçılık Kursu hocam olan Ali Rıza Akalın’la gerçekleştiriyoruz.

Sevgili Ali Rıza Hocam öncelikle vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
Teşekkür ederim.

Resim
Bu gün röportajımızda hem sizin hakkınızda, hem de fotoğraf hakkında konuşmak istiyorum. Bu konulardaki düşüncelerinizi bizimle paylaşırsanız eminim ki ileriye dönük olarak güzel bir açılım olacaktır.
Evet dilerim ki öyle olsun.

İlk sorumdan başlayalım; kendinizi tanıtırmısınız? Ali Rıza Akalın kimdir?
Ali Rıza Akalın, 1946 yılında Ankara’da doğdu üç tane kardeşin ortancası, lise mezunu, genç yaşında iş hayatına atıldı. İki farklı çalışma alanından sonra radyografi teknisyeni olarak Türkiye Elektrik Kurumundan emekli oldu. Ancak zannediyorum ki izleyiciler benim özgeçmişimle ilgili bölümümün fotoğrafla olan yanıyla daha ilgili olsalar gerek Dolayısıyla ben oradan devam edeyim. Yıl 1977 idi ben fotoğrafa başladım. AFSAD’da 1977 yılında kurulmuş idi ancak benim onu bulmam bir yıl kadar sürdü. O, yıldan bu yana aralıksız olarak fotoğrafa ve AFSAD’ın üyeliğine devam ediyorum. İki kez de başkanlık yapma onurunu yaşadım. Doğaldır ki başlangıçta bir çok sergiye katıldım bunlar karma sergilerdi ancak geçen zaman içerisinde ve ilki 1990 yılında olmak üzere kişisel fotoğraf sergilerine başladım. Bu sergilerim hemen hemen yıllar içerisinde ve mutlaka bir konu başlığı altında sürdü ki o zamandan bu yana bu ilkeyi götürmeye çalışıyorum. Mutlaka bir konum var, mutlaka o konunun felsefi düşünsel bir alt yapısı var ve ben fotoğraflarımı o altyapı üzerine oluşturmaya çalıştım. Bugünlere kadar geldiğimi söyleyebilirim.

Resim
Fotoğrafla nasıl tanıştınız?
Evet aslında fotoğrafla tanışmam benim için çok enteresan ve çok büyük bir şans olduğunu söylemeliyim. Bir yıl kadar Ankara dışında Kütahya'da çalışmıştım. Döndüğüm zaman giderken bıraktığım arkadaşlarım pek ortalıklarda yoktu. Herkez ya bir işe girmiş ya bir başka kente gitmiş, ya da artık bir aile kurmuştu. O biraz hayta, biraz yaramaz, biraz vurdum duymaz, o biraz leyleği havada görmüş yapım bir anda boşluğa düştü. Gerçekten kendimi çok boşlukta hissettiğimi şu anda bile anımsıyorum. Yani bir tarafa doğru kayabilirdim neresi olabilirdi çok da hayırlı bir yer olmayabilirdi. Ancak bugün kendisini çok rahmetle anıyorum, ailemizin eniştesi Alaaddin Gürtuna kendisi bir asker olmakla birlikte şaşırtıcı bir biçimde sanatla çok yakından ilgiliydi bir Rodin hayranıydı ve ilaveten fotoğraf çekiyordu kendisi bana 1977 yılının galiba başlarıydı Mart ayı filan yeni de çıkmıştı bir Canon AE1 elime tutuşturdu ve ben o Canon AE1 ile uçurum kenarından düzlüğe doğru çıktım ve şimdi o düzlükten ilerliyorum. Özetle söylemem gerekirse gerçekten fotoğrafa bilinçli bir yaklaşımla başlamadım. Oysa yakın çevremde bu alanda çalışan insanlar vardı eniştem, amcam iki tane arkadaşım oysa hiç dikkatimi çekmedi fotoğraf ancak itiraf ediyorum fotoğrafa çok şey borçluyum ve o borcunu ödemek doğrultusunda çabalar sarfettim ve halen de ediyorum. Yani fotoğraf benim için kurtuluş oldu diyebilirim.

Fotoğraf hakkındaki görüşleriniz, sizin için fotoğraf neyi ifade ediyor?
Gerçekten şunu hep düşündüm bu dal olmasaydı sanatın bir başka dalıyla ilgilenirmiydim? Zaman zaman aklıma geliyor biraz tiyatroya bulaşırdım, kıyısından köşesinden bir parça yazı yazabilirdim ama burada söylemek gerekirse fotoğrafın içerisinde olmaktan son derece de mutluyum. Acaba diğer iki dal benim kendi içimdekini keşfetmeme yardım edermiydi? onu bilemiyorum o bir soru işareti ama fotoğrafı insanın içindeki yaratıcılığı tetikleyen ve onu dışarıya doğru döndüren bir sanat dalı olarak algılıyorum. Zira geçmişteki meselelere bakışım ile fotoğraftan sonraki bakışım arasında inanılmaz farklılıklar var ve ben insanlarla kontak kurmak, onlarla konuşmak konusunda da bir çok büyük sıkıntılar çeken bir insan idim. Oysa fotoğraf benim yüzümü dışarıya doğru döndürdü. Fotoğraf için şunu da söyleyebilirim örneğin bir resim, bir heykel yapmak için donanım ya da tanrının o güç neyse size bir artı değer ulaması gerekiyor diye düşünüyorum ancak fotoğraf böyle değil, fotoğraf öğrenilebilinir ve fotoğraf insanın kendisini geliştirebileceği en geniş olanaklar sunan pratik bir dal. Bu nedenle fotoğraf hayatımın izdüşümüdür. Özetle şunu söylemem gerekirse tek bir sözcüğe döndürmemiz gerekirse fotoğraf benim için hayatın bir iz düşümüdür. Bir çok insan içinde böyle olduğunu düşünüyorum yani yakından tanıdığım insanlar var o insanlar hayatlarını da fotoğrafla kazandıkları gibi toplumda var olan ünlerini de öncelikle fotoğraf aracılığıyla yaptılar, mutlular, hayata bağlılar ve fotoğrafın kendilerine katmış olduğu değerlerin yanıtı vermek için fotoğrafa hizmet ediyorlar. Bende böyle yaptığımı söyleyebilirim.

Fotoğrafta hedefiniz var mıydı? Var ise o hedefe ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
Dürüst ve açıkça fotoğrafa başlarken hehangibi bir hedef gerçekten gözetmedim ama sanat içerisinde zaman içerisinde üyesi olduğum AFSAD fotoğrafa bakış konusunda belli bir çizgiye sahipti. Demokrat, aydın, ilerici, yurtsever, bağımsız, çalışandan ve emekten yana bir tavrı vardı ve biz bu tavırları görsel malzemeye dönüştürmek doğrultusunda yoğun çabalar sarfettik. O zaman dilimi içerisinde yapmış olduğum hemen her şey benim fotoğrafta ulaşmak istediğim idealdi. Ancak zaman geçince biraz değişime uğradığımı söylemeliyim zaman zaman kendimi düşünüyorum acaba doğal bir değişim mi bir yanlış mı var bir geriye mi gidiş var. Hem kendime de haksızlık etmek istemiyorum gerçekten insan ya da canlı mutlak surette değişim geçiren bir yaratık. Dolayısıyla bende değişim geçirdim ve 90’ların ortasından itibaren gerçekten idealler koydum. O ideallerden bir tanesi bana ait fotoğraflar yapmaktı. Evet bu albüm Rıza Akalın’ın fotoğrafı dedirteceğim fotoğraflar yapmaktı. Biraz bencillik gibi gözükebilir ama aslında çıkış noktam pek öyle bireysel değil. Zira yaptığım işi farklı bir teknik bu güne kadar kullanılmayan bir teknik olmasını hedeflediğim için gelecekte bir başkasının kullanılmasına da açık olacağı için bu işi fotoğrafa bir hizmet olarak düşündüm ve onlardan bir tanesini, geliştirdiğimi, yerine getirdiğimi, söyleyebilirim.

Burada bir parantez açmak istiyorum. Fotoğrafa başlayan veya fotoğrafla ciddi olarak ilgilenen insanların bir hedefi olmalı mı?
Sonuçtan başlayarak bende tersten söyleyeyim. Sonucunu söylüyorum, sözümün en son bölümünde söylediğim söylememem gerekeni en başta söylüyorum. Evet olmalı. Ancak şunu söylemek istiyorum biraz önceki sözlerim belki onu kapsamalıydı. İlk başladığınız yıllarda kendimizi herhangi bir çerçeve içine koymamalısınız, olabildiğince geniş duygularınızın egemen olduğu fotoğraflar yapabilirsiniz ondan sonra yavaş yavaş duyguların oranı azalıp, düşüncelerin duygulara yaklaştığı, duygularla düşüncelerin eşitlendiği, ve giderekte düşüncelerin ağır bastığı fotoğraflar yapmak zorunluluğu var. İlk başladığınız yılda düşüncelerinizin, duygularınızı bastırdığı fotoğraflar yapmak hiçbir şekilde doğru bir yöntem değil sizin insan olma duygunuzu kesinlikle törpüleyen bir olgu onun ötesinde fotoğraftan tad alabilmenin yönünü kesen bir sed gibi görüyorum. Bu anlamda bir kez daha tekrarlamak istiyorum evet mutlaka bir hedef olmalı ama bu hedef belli bir zamandan sonra ortaya konulmalı diye düşünüyorum.

Az önce “Yeni başlayanların hedefi olmalı mı”nın açıklamasını yaparken, başlangıçta neden bir hedef olmamalı diye düşündüm ama satır arasında çok güzel tarif ettiniz, şimdi yine bu konuyla belki ilintili bir olay geldi aklıma. Geçen sene (2006) bir kitap çıkarttınız. Düşünce nerden çıktı, neticeleri itibariyle sizi tatmin ettimi?
Şimdi şunu söyleyeyim; hedeflerimden hedeflediklerimden bir tanesini sonucu olarak yayınlandı bu albüm. Hoş albümü hedeflememiştim ama fotoğrafı; bana ait olduğunu söyleyecek bir tarzda üretmeyi hedeflemiştim. Şimdi dolayısıyla bunu yaparken resim, fotoğraf ilişkisini baz aldım. Geçmiş zamanda 16 Ağustos 1839 bu fotoğrafın icadı ve bu icatta büyük bir kavga var. Örneğin fotoğrafın bulunması ile birlikte resmin yok olacağı, öldüğü gibi feryatlar yükseldi. Ancak geçen zaman içerisinde görülüyor ki bu böyle değil. Tam tersine fotoğraf resmin üzerinde belge oluşturmak görevini üzerine alıyor. Geçmişte ressamlar portreleri çizerlerdi mahkemelere girip oralardaki görüntüleri çizerlerdi, bir binanın yapılış aşamalarını çizerlerdi, halbuki fotoğraf bu görevi üzerine aldıktan sonra resim özgürlüğüne kavuşmuş ve ard arda gelen atılımlarla yeni biçimler, yeni tarzlar, yeni manifestolar ortaya koymuştur. Bugüne geldiğimizde resim, fotoğraf ilişkisi artık birlikteliğini sürdürüyor, bir performansın iki ana ögesi olabiliyorlar. Bu düşünceden yola çıkarak, acaba fotoğraf o arkadaşı olduğu resme ne kadar yanaşabiliyor, ondan farklı, ondan üstün tarafları var mı? neleri yapamıyo, kendi kendime sorduğumda bu kez ressam gibi davranmaya başladım. Örneğin ressamın paleti var benim objektifim önünde bir UV filtrem var. Ressamın boyası var, benim vazelinim var. Ressamın fırçaları var benim zaman zaman parmaklarım, zaman zaman ucu pamuklu kürdanlarım var. Dolayısıyla ben makinamı konuma doğru yönelttikten sonra aynı ressam davranışı içerisinde kalın ya da ince tuş darbeleriyle görüntüyü hareketlendiriyor, o hareketlilik içerisinde vurgulamak istediğim nesneyi temizleyerek net halde yansıtıyorum. Bu resmin ilk naif biçimi buna Foto Pentür denilebilir ve bu şekilde ürettiğim fotoğraflarımı geçen yıl sonuna doğru "Resimsel" adlı bir albümde topladım. Bu yapısıyla tabiki memnumun, yani sonuçlarından memnun olduğumu söylemeliyim. Hiç abartısız vazelinle ilgili uygulamalar yapılıyordu ancak vazelinle ilişkili filtreler vardı ve onlar tektip görüntüler oluşturuyorlardı. Oysa ben gerçekten ressamın özgürlüğü içerisinde davranışlar sergileyerek fotoğraflar yapıyorum. Bu anlamda geçmişten çok farklı ve bana ait bana özgü olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu albüm tek başına kalır ve ben ikinciyi, üçüncüyü yapamaz isem biraz havada kalacak. Zira ikinci albümü Foto Kolaj tekniğinde düşünüyorum Foto Kolaj bildiğimiz gibi resmin bir ileri tekniğinin uygulaması. Bir üçüncü albüm düşünüyorum belki resmin en eski zaman diliminden Foto Gravürden geliyor. Bunlarla ilgili çalışmalar yapıyorum. Örneğin mesela Foto Kolaj için bir aparat yaptım bu aparat aracılığıyla 360 derecelik görüş sağlıyorum. Bu aparatında patent enstitüsünden yararlı model beratını alacağım. Onları kitaba dönüştürdüğümde, yani bunun en azından bir ayağını daha kitaba dönüştürdüğümde gerçekten hedeflerime ulaştığımı çok net olarak söyleyebilirim o gün. Şimdi bir adım attım biraz sallantıda durduğumu ifade etmeliyim samimiyetimle.

Umarım o günleri de görürüz
Dilerim dilerim gerçekten yani kişisel bir kazanım olmaktan öteye çok farklı ufuklar açan, fotoğrafın niteliğini geliştiren insanlara bu tür fotoğraf yapma cesareti aşılayacak yapı oluşturduğu için çok önemsiyorum yoksa tek başına bir ürün olarak bir değeri olabilir, ama ondan daha ötelere doğru gitmek zorundadır daha toplumcu olmak durumunda.

Ülkemizde fotoğrafçılığın geldiği noktadan memnunmusunuz? Özellikle son senelerde dijital fotoğraf makinelerinin yaygınlaşmasıyla fotoğraf çeken, fotoğrafa gönül veren veya fotoğrafla uğraşan insanların sayısı, kanaatimce devamlı bir artış içinde.
Evet bu saptamanız çok tabiiki doğru. İşin doğrusunu söylemem gerekir otuz yıl ve aralıksız ve yoğun üretim içinde, bir örgütlü yapının çatısı altındayım dolayısıyla fotoğraf dünyamızı izliyorum federasyonumuzun da delegesiyim otuz yıldan bu yana gelen dostluklarım arkadaşlarım var, oradan gördüğüm kadarıyla fotoğrafın ruhu değişti; daha sosyal, daha belgesel, daha toplumcu, daha öze dokunur fotoğraflar yerine, bu gün biraz daha biçime yönelik altta manifestosu düşünsel boyutu olmayan biraz daha basite indirgenmiş inandırıcılık değerlerini hafiften kaybetmiş bir dönem yaşıyoruz. Ama tabiki bir teknolojinin karşısında durmanın olanağı yok önemli olan biz o teknolojiyi olabildiğinde yararlı bir biçime doğru dönüştürebiliriz. Bu yarar hem bireysel yarar olabileceği gibi toplumsal bir yarar da olabilir. Biraz biçimcilikten uzaklaşabilirsek bu teknolojinin getirdiği inanılmaz bir daha söylüyorum inanılmaz, olanaklardan gereği gibi yararlanabiliriz. Şu anda çok fazla gereği gibi yararlanıldığını düşünmüyorum.

Biçimsellikteki kastınız nedir?
Anlatımda o fotoğrafı neden çektiğine ilişkin duygu ya da düşünsel bir yanı olmaksızın nasıl olsa para vermiyorum nasıl olsa bedava, arşivimde durmasının bir zararı yok diyerekten fotoğraflanmış bir olgu, bu aynı zamanda insanın kendisini geliştirmek doğrultusundaki zorlayıcılıklarıda gözardı eden bir olgu.

Biraz tembelliğe itiyor, fotoğrafa bir anlam katmıyor anladığım kadarı ile.
Fotoğrafa anlam katmıyor, tembelleştiriyor ve fotoğrafa anlam katmadığı gibi en büyük zararı insana yönelik zararı, insan çünkü sonuç olarak kendisini zorlamalı, neden bu fotoğrafı çektim demeli, oysa çok rahatlıkla bir düğmeye basmak suretiyle silindiğinde bu soruyu kendine soramıyor, düşününki filmle fotoğrafı çekiyorsunuz film banyo ediliyor, o banyodan baskıya gidiyor, bu aşamalardan sonra elinize aldığınız zaman bir hata, bir yanlışlık, bir uyumsuzluk, oluşturduğunuz zaman kendinize yönelik eleştirileriniz acımasız oluyor. Oysa dijitalde vizörden baktığınız zaman bunu görüyorsunuz ve eleştiri boyutuna katılmadan anında onu siliyorsunuz. Bu çok doğru bir şey değil bu anlamda kaygılarım var ciddi kaygılarım var kaldı ki fotoğrafın bu biçimiyle bence fotoğraf sözcüğünü çok fazla kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum, Foto İmaj, Diji Grafik gibi bir takım tanımlar bu yapıyı çok daha rahat ifade edebilir. Bu yapıyı rahat ifade etmenin ötesinde başka bir olgu yeni bir manifesto ile yeni bir dal olarak ortaya çıkması. Böylesi çok daha iyi olur. Biliyoruz ki bir video var ama bunun yanı sıra video art var şimdi dolayısıyla her ikisinin arasındaki farklılıklar onlara iki ayrı kulvar açıyor. Bu anlamda ben de dijital teknoloji ile üretilmiş görüntülerin fotoğraf olarak bir bölümünden, en azından yani biraz önce söylediğim çerçeve içerisinde olanların fotoğraf olarak adlandırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki klasik fotoğraftan çok daha büyük olanaklar sunuyor, dolayısıyla gün gelecek belki de bu yapı bugün kendisini fotoğraf olarak tanımlıyor ama yarın bu fotoğrafın çerçevesi içinde kalmaya razı olmayacak, söylediğim gibi bağlantılı olduğu bilgisayar ortamları birlikte çok farklı yerlere doğru sıçrayabilir böyle bir düşüncem var.

Fotoğrafa destek veren dernek, yarışma, internet ve bunun gibi faaliyetleri nasıl değerlendiriyorsunuz? yeterli mi?, yeterli ise neden?
Dernekçiliği çok önemsiyorum, yani ben fotoğrafı daha çok elde tutulan biraz hissedilen bir yüzey malzemesi olarak algıladığım için dijital ortamdaki, sayısal ortamdaki, bilgisayar ortamındaki şeylere çok fazla adapte olmadım. Yani kesinlikle onları biraz elimle itmiyorum, onlara hayır demiyorum ama ben daha çok sıcak yaklaşamadım. Dolayısıyla bu anlamda derneksel yapı çok önem taşıyor. En azından dernekte henüz daha ele gelen elde tuttuğunuz, dokusunu hissettiğiniz, karşılıklı birebir diyalog kurduğunuz ürünler ve fotoğrafçıları var. Bu anlamda dernekçiliği yeğliyorum, yeterli mi değil. Bu ülkenin hemen hiçbir alanındaki hiçbir yapı çok yeterli değil dolayısıyla bütünüyle üyelerin özverisiyle sürdürülen dernekçilik çabaları da artık yeterli değil. Birileri için yeterli olabilir ama benim için artık yeterli değil diye söylemeliyim.

İnternet ortamındaki fotoğraf paylaşımı hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Bizim ülkemizin genel yapısına, insanların olaylara bakışına, bazı yapıları artma eğilimlerine baktığı zaman bir çok sitedeki yapıyı çok beğenmiyorum. Ancak şunu da gözlemliyorum kesinlikle bazı siteler bu işin ayracındalar belki de daha iyi hale doğru gidiyorlar. Sadece fotoğraf değil o fotoğrafa eşlik eder sözler ve çok geniş perspektifteki konuları akılları alan birkaç tane site var onlar aracılığıyla daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Yapılan yarışmalar sizce yerini buluyor mu? Faydalımı? Netice alınıyor mu?
Çok hoş, bir kez daha geriye dönmek istiyorum. Otuz yıl öncede nerdeyse yarışmalarla ilgili düşüncelerimizi, duygularımızı, tartışmalarımızı, hep ortaya koyduk. Bir çok kişi çok yararlı buluyor. Ancak bu konudaki düşüncem şöyle; Bir fotoğraf yarışması yararlı olabilir ancak, yarışmaya katılan kişinin o yarışmada ödül kazanması halinde kendisinin vezir olacağını ya da herhangi bir ödül kazanmaması halinde kendisinin rezil olacağını düşünmemesi şartıyla, yani yarışma sizin için ödül kazanmak amacıyla değilse o zaman yararlı olabilir. Çünkü sonucunda hele konulu bir yarışmaya katılıyorsanız, konuyu araştırmak, konuyu algılamak, konuyu bulmak ve konuyu çözümleme gibi basamaklardan geçerek kendi kendinize bir öz eğitim geliştirebilirsiniz. Diyelim ki yarışmanızın konusu portre olsun, bir portre vesikalık fotoğraf mı? araştırırsanız. Geçmişte kimler nasıl fotoğraflar yapmış bunları araştırırsanız onlardan bir tarzına karar verirseniz, sonra bunları uygularsanız ve bunları uygun biçimler içerisinde sunarsanız. İşte bütün bunlar eğitim demektir eğer bu eğitimi yaşamak buradan da değerler kapmak isterseniz yarışmalar yararlı, tek amacınız, tek hedefiniz mutlaka bir şey kazanmaksa, kazanmamak sizi çok mutsuz ediyorsa buradan elde edebileceğiniz bir yarar yok. Genel olarak yarışmaların hedeflerine ulaştığını zannetmiyorum. Bence bundan böyle konulu yarışmalar olmalı bu yarışmalara her kez aynı boyutta en az beş tane fotoğrafla katılmalı ve bu beş tane fotoğraf ödüllendirilmeli. Bu aynı zamanda fotoğrafın değil fotoğrafçının ödüllendirilmesi anlamına gelir ki son derece ileri bir yapılanmadır. Ben, devlet fotoğraf ödülünün "tek" fotoğraf ile kazandıktan sonra, Kültür Bakanlığına; "devlet büyüktür, devlet önemlidir, insan gider devlet kalır. Dolayısıyla siz tek, tek fotoğrafa devletin büyük ödülünü vereceğinize, 3, 5, 7 gibi bir sayıdan oluşan, bütünlüklü fotoğraflar aracılığı ile fotoğrafçıyı (sanatçıyı) ödüllendirin" diye yazmıştım. Olumlu yanıt alamadım. Bugün devlet ve diğer yarışmalar "fotoğrafı" ödüllendiriyor. Halbuki ödüllendirilmesi gereken fotoğrafçıdır. Böyle baktığınız zamanda fotoğrafçıyı tanımak için tek fotoğraf değil çok sayıda fotoğrafı irdelemek gerekir. Keşke bu tür yarışmalar olsa bizde hayata geçirebilsek, katkıda bulunsak diye düşünüyorum.

Ülkemizde fotoğrafçılık konusunda eksikliklerimiz nelerdir? var ise bu eksiklikler nasıl giderilebilir?
Bu alanın sanayisi ülkemizde olmadığı süre içerisinde, daha doğrusu bu dalın sanayisi olmadığı sürece, hep eksikliklerden söz edeceğiz ve maalesef bu eksikliklerin hiç sonu gelmeyecek. Ancak ne varki bazı eksiklikler yavaş yavaş giderilebiliyor. Örneğin geçmiş zaman dilimlerinde; yayın bulmakta, yayın oluşturmakta olağanüstü zorluklar çekerdik. Oysa günümüzde artık yayın işini en iyi ölçülerde aşabiliyoruz. Varolan eksiklikleri söylediğim gibi gidermek çok kolay olmayacak Fotoğrafa yön veren derneklerin yapılanması da oldukça iyi gidiyor, o yapılanma kendini sadece yarışmaları yönlendirme konusunda değil de daha farklı etkinlikler yapmak konusunda geliştirirse, bazı eksikliklerimizi de gidereceğimizi söylemeliyim. Ama en büyük eksiklik insandan kaynaklanıyor. Zira insanımız dirençli değil, sabırlı değil, sebatlı değil, kalıcı değil, dolayısıyla sürekli bir biçimde değişen yüzler burada bazı kalıcıkları da ortadan kaldırıyor ben otuz yıldan bu yana gelen otuz tane insanı çok zor sayıyorum oysa yüzlerce tanıdığım vardır şimdi onlar pek ortalıklarda yoklar. Sorunlardan en önemlisi insan kaynaklı özetle.

Fotoğrafa yeni başlayanlar için yeteri kadar destek verilebiliyor mu? Ayrıca fotoğrafa yeni başlayanlara veya istikbal vaat edenler varise, onların elinden özellikle dernekler tutabiliyor mu? Dernekler sahip çıkabiliyor mu?
Düşündüğüm kadarıyla ve gerçek anlamda derneklerin yetenekli, farklı görüşe sahip insanlara gereğince sahip çıktığını söylemek çok zor. Çünkü dernekler özellikle üyelerinin kendi özverileriyle hareketlerini gerçekleştiren kurumlar, oysa dernekler maddi ya da daha da önemlisi manevi olarak katkılar almış olsalardı, oluşturacakları ortamlar aracılığıyla ile bu insanlara daha çok hizmetler verebilirlerdi. Ancak dernekler de katkı alamadıkları için bu ortamları yaratamıyorlar. Yine de şunu söylemek istiyorum akıllı bir birey bu dernek ortamından yararlanabilir. Çünkü dernekler artık eski dernekler değil, yapısal olarak içerde atölyeleri oluşturuyorlar. Her başlık altında portre, doğa, belgesel gibi bir çok başlık altında atölyeler var ve bu atölyelerden bir tanesine ya da birkaç tanesine katılan birey kendisini geliştirebilir. Zaten bir insan hayatı boyunca derneklerin içinde kalarak, dernekçilik yaparak, derneğin kendisini sağladığı olanaklarla var olamaz mutlak suretle bu olanakları aşmak daha daha ötelere gitmek ve çok daha önemli bireysel işler yapmak zorundadır. Dernekler temel bilgileri, temel olguları olgunluk dönemine kadarki katkıları verebilir. Bir insana olgunluk döneminden sonraki işler daha bireysel işlerdir. Yani bunları derneklerden beklemek çok doğruda değil doğrusunu istersen, böyle düşünüyorum.

Başka bir deyişle başlangıçta temel fotoğrafçılık kursu, bir sonraki aşamada atölyeler ve son aşamada kişinin gelişimini kendinin tamamlamasının daha doğru olacağını ifade ediyorsunuz.
Aynen böyle söylüyorum. Başlangıç bölümü, deneme, yanılma, doğruyu bulma bölümü. Orta bölüm yavaş yavaş olgunlaştığın kararlarını kendinin verebildiği, bir biçim, bir öz arayışı içinde bir konu seçimi içinde olabileceğin bir bölüm. Son bölüm ise artık geliştiğin artık önce kendine daha sonra da bu alana ürünler, özgün ürünler çıkarabileceğin bir bölüm olmalı ki bu bölümde yani son bölümde artık ne başka bir birey, ne bir dernek, ne bir dernek üstü olgu seni geliştiremez, seni değiştiremez, yani işin çok bireysel olduğunu söylemek durumundayım, Zaten sanatın olgusu da böyle değilmi ki bir dönem geldiğinde yönetmeni filmi adlandırılıyor, değilmi ki bir ressam farklı olabilmek için kendi tavrını kendi biçimini yaratıyor bu işte onun gibi.

Yabancı ülkelerle kıyaslandığında ülkemiz fotoğrafçılığını nasıl yorumluyorsunuz?
Bildiğim günden bu yana yabancı ülkeler kültürlerinin ve yaşam biçimlerini gereği olarak sadece ve sadece biçimsel fotoğraf yapıyorlar, pratik ağırlıklı, pratik düzenekli renkçi, lekeci, çizgisel fotoğraflar var yabancı ülkelerde, Ama Türk fotoğrafı daha sıcak daha insana dönük, daha toplumcu bu anlamda bir zenginliği olduğunu düşünüyorum fotoğraflarımızın. Aynen ülkemize ilk defa gelmiş bir yabancının kırsal kesimde görmüş olduğu sıcaklığa şaşırmış olduğu gibi bir duyguyla karşılaştırırım bunu Gerçekten bizim perspektifimiz çok geniş, konularımız çok geniş, biçimsel çalışmalarımızın olduğu kadar öze yönelik çalışmalar da var ve hatta öze yönelik çalışmalar belki biraz terz yüz olmuş gibi son dönemde. Bunu sitelerde ve yakın ilişki içinde olduğum arkadaşlarım çalışmalarından görüyorum yabancı fotoğrafçılardan fotoğraflardan bu aşamada alacağımız herhangi bir şey yok. Geçmiş zaman dilimlerinde vardı çok iyi biliyorum 1980 Eylülde biz biraz firene basmak zorunda kaldığımızda Belçika fotoğrafını, yabancı fotoğrafları gördük oradaki yapıyla biraz ilgilendik çünkü oradan biraz estetik sorgulamalar vardı, biraz kompozisyonla ilgili değerler vardı. Oysa biz o zaman konuyu anlatan, en doğru saptamacılıkla işi bitiriyorduk. Şimdi bu gün artık o saptamacılık işi biraz daha düşünsel estetik boyuttan da gelişmiş vaziyette. Dolayısıyla Türk fotoğrafının Türk fotoğrafçılarının yapıtlarını daha sıcak, daha samimi, daha içten buluyorum. Yurt dışında ise pek öyle değil.

Önümüzdeki yıllarda fotoğrafçılığın nasıl bir noktaya geleceğini tahmin ediyorsunuz?
Önümüzdeki yıllarda fotoğrafçılığın eğer yeni bir manifestoyla, yeni bir biçim yaratmadığı sürece kısır döngü içinde olacağını düşünüyorum. Foto Grafik, Diji Grafik, Foto İmaj gibi bir olgu fotoğrafçılığın önünü açabilir. Bu anlamda bir kararsızlık biraz karamsarlık gibi duyguların içindeyim. Daha da bireyselleşeceğini düşünüyorum, daha da biçimsel olacağını düşünüyorum ama artık bunu çok genelleme yapmak çok doğru değil, Çünkü benim de bulunduğum yerden bir bakış açım var, bulunduğum yeri değiştirirsem bu düşüncemde değişebilir. Kaldı ki ben çok geniş perspektiften izleyen bir otoritede değilim o anlamda saptamam çok doğru olmayabilir.

Fotoğrafa yeni başlayanlara ve ileri seviyelere taşımak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
1- Öncelikle temel eğitimi alacaklar.
2- Bilecekler ki sadece fotoğraf çekmekle fotoğrafçılık olmaz. Diğer sanat dallarından bir ikisine de küçük küçük buluşacaklar.
3- Okuyacaklar.
4- İzleyecekler.
5- Görüş alacaklar.
6- Paylaşacaklar.
7- Giderek kendilerine ait bir biçimi oluşturmak kararını verecekler.
8- Alanda olacaklar, öncü olacaklar, yaratıcı olacaklar, sanatta "olmaz" sözcüğüne yer vermeyecekler, birisinin değer yargılarına önem vererek bütünüyle yaptıkları işlerden vazgeçmeyecekler tabi ki eleştiri alacaklar kendilerini akılları var geçirecekler, okumalar, biraz önce söylediğim eğitim onların kendilerini geliştirmesine yardımcı olacak.
Evet bu söylediğim 8 madde altında saydığım şeyleri zaman içinde yapmanın zorunluluğu var ki devamlı olacaksınız ki fotoğrafta bir adınız olacaksa, ki fotoğrafa hizmet edeceksiniz, ki bu dünyada iz bırakacaksınız bunun dışında başka hiçbir şey yok.

Eleştiri nasıl olmalı?, Eleştirilerin yapıcı olması gerektiği söylenir, eleştiri yaparken nelere dikkat etmek lazım?, Gerçek anlamda eleştiriyi yapabilmek ne kadar zaman fotoğrafla uğraşan bir insanın elde edeceği bir yetenektir?
Daha önceki sorulardan bir tanesinde olduğu gibi bunu da biraz tersten başlayarak yanıtlamaya çalışayım. Bir defa her şeyden önce en az onbeş ya da yirmi yıl aralıksız ve yoğun üretim içerisindeyseniz, fotoğrafa hiç ara vermemişseniz, yoğun üretim yapıyorsanız, biraz eleştiri yapma, biraz irdeleme gibi bir takım değerler kazanabilirsiniz. Yani özetle eleştiri çok kolay elde edilebilen bir şey değil bu bir. İkincisi siz karşınızdaki insana en kötü sözü, en kötü sonucu dahi söyleyebilirsiniz. Karşınızdaki insan da bunu kabul eder, bir tek koşulu var kullandığınız sözcüklere dikkat edeceksiniz. Sözcüğünüzü iyi kullanacaksınız. Eleştiri yaparken tutarlı olacaksınız, on onbeş dakika önce aynı konudaki bir ürüne söylemiş olduğunuzun tersini söylediğiniz zaman karşındakinin size olan inancını, güvenini yitirirsiniz. Bu anlamda kendinizi de denetlemek durumundasınız. Geniş bir perspektifiniz olacak, eleştirmenin çok geniş bir perspektifi olacak sadece ve sadece belgesel fotoğraf çekebilirsiniz ama ortama eleştirmen olarak çıkıyorsanız mutlaka bir sürrealizm ile ilgili bir görüşünüz olmalı ve o görüşü de kabul eder nitelikte sözcükler kullanmalısınız. Yani karşınızdaki insana kendinizi ispat etmek durumundasınız. Olmadığı sürece asla olmaz, havada asılı kalır ve kendinizi biraz komik duruma düşürebilirsiniz. Bu günün yeni başlamış olan insanına sert sözcüklerle "olmaz" anlamına gelen bir kelimeyi kullandığınız zaman ona yaptığınız herhangi bir katkı söz konusu olamaz.

Fotoğraf camiası içinde bulunduğunuz otuz sene içinde size ilginç gelen veya unutamadığınız bir anınız var mı?
Ben söylediğimi gibi AFSAD üyesiyim 1977 yılında fotoğrafa başladım. AFSAD’da 1977 yılında kurulmuştu ancak onu bulmam bir yılı sürdü. Kör, topal, kırık, dökük bir yıl sonra AFSAD’ı buldum. Çokda uzun sürmedi o yıllar çok karışık, çok kan dökülen yıllardı. İki yıl sonunda 12 Eylül oluştu 12 Eylül’de bu gün bile çok masum olduğuna inandığım bir çok dernek kapatıldı ve çalışılmasına izin verilmedi. Oysa AFSAD gerçekten baştada söylediğim gibi gerek düşüncesi, gerekse yapmış olduğu eylemler açısından farklı yere götürüyordu. Kendisine ait olan bir yerde tutuyordu, bir taraf olarak duruyordu. Bu tarafgirliğe karşın AFSAD’ın kapatılmamış olmasını zaman zaman hoşuma giderek, zaman gülerek, zaman zaman tebessüm ederek, ama daha çok bugün dahi biraz şaşırarak izliyorum. Onu hep hatırlarım.

Bize verdiğiniz samimi bilgi ve düşüncelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Öncelikle tabiiki bende teşekkür ediyorum. Bu teşekkürü sana karşı bireysel bir teşekkür de aynı zamanda. Yani benim öğrencim olmandan çok mutluluk duyuyorum. Zira o günden bu yana sürdürüyorsun, geniş bir perspektifin var, araştırmacı ruhun var, yaratıcı yönün var bunun sürekli olmasını dilerim ki aradan onbeş - yirmi yıl geçtikten sonra bildiklerini insanlara aktarmak konusunda çabalarını eksik etmemeni senden özellikle rica ediyorum. Bu hem fotoğrafa karşı, hem topluma kaşı bir görevdir diye düşünüyorum.

Şahsım adıma benim için hissettiğiniz bu güzel sözleriniz ve güzel duygularınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Umarım öyle olur. Bu anı bizimle paylaşarak hem şahsım adına, hemde FotoEtkinlik Üye ve İzleyicileri adına değerli sohbetinizden dolayı gönülden teşekkür ediyorum. Fotoğrafla dolu nice yıllar dileğiyle.

Ali Rıza Akalın Hoca’nın; Siyah Beyaz, Renkli, Foto Kolaj, Foto Gravür, Night in te Light, Foto Pentür, Öz Portre fotoğraflarına http://fototiryaki.com/thumbnails.php?album=92 web adresinden erişebilirsiniz.
Foto Röportaj fotoğrafları https://fototiryaki.com/thumbnails.php?album=34

Ali Rıza Akalın Hoca’nın internet üzerinde bazı linkleri
Fotografya; Özgeçmiş ve fotoğraf çalışmalarından örnekler
http://www.fotografya.gen.tr/issue-11/aka/akalin.html
Fotograf.net; Özgeçmiş ve portfolyoları
http://www.fotograf.net/Artist/AliRizaAkalin/

Foto Röportaj tarihi : 8 Aralık 2007
Saygılarımla...
FotoTiryaki Fotoğraf Paylaşım Sitesi ve Forumu
https://fototiryaki.com
Cevapla